12 Eylül darbesinin temelleri nasıl atıldı?? Darbe öncesi yaşanan karışıklıklar

Sağ-sol, komünist-ülkücü, Alevi-Sünni, Türk-Kürt… Tüm bu ayrımların, kutuplaşmaların, kardeşi kardeşe kırdırmanın temellerinin atıldığı tarihti 12 Eylül 1980, öncesi ve sonrası…

İlk olarak darbe öncesine biraz bakalım. Ne oyunlar oynanmış ve ülke darbeye dış güçler tarafından nasıl zorlanmış. 

İngiltere ve ABD’nin bu darbede etkisini görmezden gelmek olmaz. İngiltere ve Amerika güçlerinin bize duydukları öfke Bülent Ecevit’in icraatları ile artışa geçti. Önce “Ayşe tatile çıkabilir” dedi ve Kıbrıs seferini başlatarak Ada’nın %35’ini ele geçirdi. Sonra ABD hiç istemediği halde haşhaş ekimine izin verdi çünkü çiftçinin tek geliri buydu. ABD sözde ülkesindeki uyuşturucu sorununu halledebilmek için haşhaş ekmemize karşı çıkmıştı ama bunun böyle olmadığını herkes biliyordu. Ecevit 1974 yılında Batı’dan aforoz edildi, Türkiye’ye ambargo uygulandı. Bunun sonucunda petrol fiyatları arttı. Ekonomik kriz başladı. Türkiye uzun kuyruklarla tanıştı.  

Hem ekonomik hem de siyasi olarak karanlık döneme girilmişti…  Sağ- sol ayrımı iyice ayyuka çıktı. Sola karşı Milli Cephe kuruldu ve bunlar solu komünist olarak görüyorlardı. Sol hem mecliste hem de sokakta engellenmek istendi.  Bu nedenle Ülkücülere devlet güçleri destek verdi. Ülkücüler devleti koruduklarını düşünüyor devletin güçleri de onları koruyordu. Ama sonrasında işin asıl yüzü anlaşılacaktı…

Ve 12 Mart’tan sonra ilk siyasi cinayet işlendi. İstanbul’da 1974 Aralık’ta Mühendislik Fakültesi öğrencisi sol görüşlü Şahin Aydın bıçaklanarak öldürüldü. Bu cinayetler sağda ve solda devam etti.

Hem devrimciler hem de ülkücüler kendilerini savunduklarını söylüyorlardı… Hepsinin hedefi Türkiye’yi kurtarmaktı. THKP-C, THKP-O kuruldu. Dönemin en güçlü devrimci hareketi Dev Genç oluşumu başladı.
Sokakta ve Üniversitelerde olaylar iyice kızışmaya başlamıştı. O olayların en büyüklerinden biri ODTÜ’de yaşandı.  ODTÜ solun kalesiydi. Bu yüzden birçok rektör görevden çıkarıldı. O dönemler çok ciddi bir oyun oynandı. 300 ülkücü öğrenci işçi kimliğiyle üniversiteye sokuldu. ODTÜ bir anda savaş meydanına döndü. Ülkücüler dağılmadan hemen önce solcu öğrenci topluluğunun üzerine bomba atıldı sonra otomatik silahlar çalışmaya başladı. Bu olay gerisinde 1 ölü 36 yaralı bıraktı. Sonra ülkücüler minibüse bindiler ve gittiler. Daha sonra yine ODTÜ’den 16 kişi ülkücü saldırısı nedeniyle öldürüldü.

Tüm bunlar yaşanırken şimdilerin en büyük sorunu olan PKK yavaş yavaş filizleniyordu. Ankara’da siyasal bilimlerde okuyan bir öğrenci (Abdullah Öcalan) sol örgütlere mensup 16 arkadaşıyla birlikte karmaşadan faydalanıp kendi örgütlerini kurmaya karar verdiler. Amaçları ise bağımsız Kürt devleti kurmaktı. Terör ortamını fırsat bilen bu grup silahlandı. Ve onlara Apocular dendi.

Siyasi olarak solcular CHP’de toplanmış, sağcılar ise Milliyetçi Cephe’de bir arada gelmişlerdi. “Cephe” kelimesi çok fazla sıkıntıya neden olmuştu.

O dönemlerde DİSK 1Mayıs için “Gelin MC’nin işini Taksim’de bitirelim.”  diye haber yaydı. Taksim Meydanı’na toplanan kişilerin sayıları yüzbinleri buluyordu. Ancak beklenmedik bir olay oldu ve ortalık bir anda karıştı. Önce 1 el silah sesi duyuldu, sonra tekrar ateş edildi. Nereden geldiği belli değildi. Büyük panik yaşandı. 2 silah ateşten sonra dört ayrı yerden yaylım ateşi başladı.
Tam bu sırada milletin arasında beyaz renkli bir otomobil girdi ve içeriden sürekli ateş ettiler. Panzerler geldi. Su sıkmaya başladı. Bir yandan ses bombası, bir yandan ateş, diğer yandan panzerler… Bir kadını göz göre göre panzer ezdi. Kazancı yokuşuna doğru insanları sürüklediler. Milleti oraya kapattılar. Bu tam bir ölüm tuzağıydı. Yol iptal edilmiş, kapatılmıştı. İnsanlar oraya sıkışmış ve kaçamamıştı. 34 ölü, yüzlerce yaralı vardı. Bu olay sonucunda 470 kişi gözaltına alındı. Çoğu serbest bırakıldı. Hiç polis tutuklanmadı. Yıllar sonra davalar zaman aşımına uğradı. Bu ülkede yapılan büyük provokasyonlardan biri oldu. Polis hiç konuşmadı. Resmi açıklama “halk paniğe kapıldı.” oldu. Ölüm nedenleri buna bağlandı. Kimilerine göre bunu ABD yaptı. Çünkü ABD Türkiye’yi karıştırmak ve bir askeri yönetime itmek istiyordu.

Türkiye tam anlamıyla paylaşılmış kamplara ayrılmıştı. Giyim kuşamdan anlaşılıyordu kimin ne olduğu. Üniversiteler, liseler, ortaokullar paylaşıldı. Türkiye şehir şehir, ilçe ilçe, sokak sokak bölgelere ayrıldı. Solcular sağcıların sokağına giremiyordu, sağcılar da solcuların.

1977’ye damgasını vuran en önemli olay ise Ümraniye’de yaşandı. Solcular hazine arazisini işgal ettiler ve parselleyip halka parasız olarak dağıtmaya başladılar. Buranın adını da 1 Mayıs Mahallesi koydular. Sol yönetim anlayışını uygulamaya geçirdiler. Ve sonra asker tarafından yıkım emri geldi. 2 Eylül 1977 de kıyamet koptu. Buldozerlerle bu bölgeyi geri almak istediler. Mahalleli ayaklandı. 24 saat kanlı mücadele yaşandı. Bir süre sonra da silahlar konuştu. Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi buldozerlerle yıkıldı. 6 ölü yüzlerce yaralı vardı. Ve sonunda mahalle Mustafa Kemal Mahallesi adını aldı. Ve 1977 yılı bu olayla sona erdi.

1978 Türkiye’nin en kabus dolu, en kanlı yılı… Siyasi cinayetler katliamlara, ekonomik sıkıntılar bunalımlara pek çok olay yaşandı. Askerlerin yakınmaları uyarılara döndü. Müdahalenin ayak sesleri duyuldu…

16 Mart’ta İstanbul Beyazıt’ta yine solculara bombalı saldırı oldu.  Otomatik silahlarla yaylım ateşi başladı. Polisler suçluların peşinden gitmeye başladı ama polis şefi Reşat Altay onları durdurdu. Gitmelerine, suçluları yakalamalarına izin vermedi. Daha sonra bu şahsın Abdullah Çatlı ile bağlantılı olduğu anlaşıldı. Netice ise; 7 ölü ve 40 yaralı. Katiller kaçtı. Bombanın Zülküf İsot adlı ülkücü bir şahıs tarafından atıldığı öğrenildi. Daha sonra ablasına bunu itiraf etti. Polislerin kendilerine yardım ettiğini, olay yerine polis aracılığıyla gittiğini anlattı. Polise teslim olup tüm bunları itiraf edecekti ama yine bir ülkücü olan Latif Aktı tarafından öldürüldü. Atılan bombanın ise Ülkü ocakları 2. Başkanı Abdullah Çatlı’nın sağladığı öğrenildi.

Olayların ardı arkası kesilmedi.

Ankara Bahçelievler’de 7 öğrenci telle önce boğuldu sonra kurşunlanarak öldürüldü. Bu olay da Abdullah Çatlı’nın emri ile gerçekleşti

Sonra Balgat Katliamı… Ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu tarafından gecekondu semtindeki kahveler tarandı. 5 ölü 20 yaralı vardı. Pehlivanoğlu darbeden sonra asıldı.

Eylemleri sadece Ülkücüler değil, komünist ekip de gerçekleştiriyordu. MHP’li İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı 2 oğluyla birlikte öldürüldü. Cinayeti Marksist- Leninist silahlı propaganda örgütü üstlendi.

Öğrencilerden öğretmenlere, doktorlardan polislere işçilere kadar herkes sağ ve sol olarak ikiye ayrılmıştı. Solcu işçiler DİSK’te, sağcılar MİSK’te. Solcu öğretmenler TÖB-DER’de, sağcılar Ülkü-Bir de. Solcu öğrenciler DEV-Genç’te, sağcılar Ülkü Ocakları’nda. Solcu polisler POL-DER, sağcılar POL-1’deydi.

Ve Alevi Sünni çatışmaları… Bu ayrılık ve çatışmalar yüzünden Sivas, Çorum, Malatya ve Kahramanmaraş kana bulandı… Manzaralar dehşet vericiydi. Karnı deşilen hamile kadınlar, ağaçlara asılan gençler, diri diri yakılanlar, kafası baltayla kesilenler vardı… Din ile oynamanın ne sonuçlar vereceğinin tipik örneği olarak gösterildi tüm bunlar.

Kahramanmaraş katliamı… Maraş Katliamı, 19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen Alevilere yönelik yapıldı. Yedi gün süren olaylar sırasında 150 Alevi öldürüldü, Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, 100'e yakın işyeri tahrip edildi. Olaylar sırasında 11 Sünni vatandaş da öldü. Katliam boyunca devlet hiç müdahale etmedi. Asker ve polis saldırganlara müdahale etmedi. Hiç tedbir alınmadı. MHP olayı üstlenmedi. Ve 23 yıl süren davalar sonunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1–24 yıl arasında ceza aldı. Katliamda önemli rol oynayan 68 kişiye ise ulaşılamadı. 

Bülent Ecevit, Maraş olayları için: “bizi sıkıyönetime mecbur etmek için olay çıkarıldı ve müdahale edilmedi” dedi. 

1978 yılı 680 ölü ve binlerce yaralı ile kapandı.

Yine 1979’da da büyük olaylar yaşandı ve 1979 yılı toplam 1252 ölü ve 5400 yaralı ile kapandı.

1980’de Çorum’da da Maraş, Sivas ve Malatya’da olduğu gibi “camiye bomba atıldığı ve suların zehirlendiği” haberleri yayıldı. Dükkanlar basıldı, içerideki mallar halka dağıtıldı. MHP’li Gül Sazak öldürüldü. Alevi-Sünni iç savaşı başladı. Bilanço: 4 ölü. Olayları bastırmak için Çorum’a askeri birlik gönderildi ve anca bu şekilde yatıştı.

Ve işte tüm bunlarla darbeye zemin hazırlanmıştı. Ama darbeden önce gazete matbaaları, basın askerler tarafından ele geçirildi. Sonra saat 02.00 civarı ABD’ye haber uçtu. Türkiye’de bir darbe gerçekleştirileceği söylendi. Washington rahat bir nefes aldı. 12 Eylül 1980 Cuma günü saat 04.00’da ‘Bayrak Harekatı’ adı verilen darbe gerçekleştirildi. TRT’den bildiri okundu ve bildiriden sonra kahramanlık müzikleri çalındı... ABD kulislerinde ise "Ankara'daki çocuklar işi başardı" sözleri dolaşıyordu...Ve ABD’ye not iletildi: “Ankara’daki çocuklar işi başardı.”

Darbe öncesine baktığımızda ülkede bir iç karışıklık çıkarılmak istendiği, buna askerin ve devlet içindeki bazı şahısların da alet edildiği görülmektedir. Nitekim darbe sonucunda hem sağdan hem soldan insanların işkenceye uğraması, idam edilmesi ve olayların hiç bir tarafın istediği gibi sonuçlanmaması da bunu desteklemektedir. Ülke üzerinde "böl-parçala-yönet" planları ta o zamandan uygulanmaya başlamıştır... 

Darbe sonrasında gerçekleşenler için tıklayınız.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Işık saçan canlılar: Biyolojik Işıldama

Termodinamiğin ikinci yasası: Entropi nedir?

Fizikte rota değişimine neden olan Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi