Kader değil, rant kurbanıyız...

24.08.2015 tarihinde Artvin Hopa’da büyük bir sel felaketi meydana geldi. Sel nedeniyle 9 yurttaşımızın öldüğü, çok sayıda yaralı olduğu bildirilmekte...

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Mert Güvenç yaşanan felaketten çok daha önce, Karadeniz’deki tüm derelerde sayısız HES ve regülatör olduğunu ve bölgede yapılan tahribatın daha çok felakete gebe olduğunu belirtmişti.

Güvenç, meydana gelen selden sonra “Bu kadar suyu tutamazsınız, bu arazinin kendi dinamikleri var’ dediğimizde bizleri boş konuşmakla, elektrik üretimine karşı çıkmakla ve vatan haini olmakla suçlayanlar nerede şimdi? Siz kafanıza göre derelerin önünü kesip suyu istediğiniz gibi yönlendirebileceğinizi mi sandınız? HES’lerden kurtulabilen sular ise Karadeniz otoyolunu geçip denize ulaşamıyor” diye de açıklamada bulundu.

Kendi çıkarlarıyla çatışınca kulaklarını tüm uyarı çağrılarına tıkayanlar felaketin asıl sorumlularıdır. Ekolojik işleyişi okuyabilen bilim insanlarının yokluğunda yalnızca rant uğruna yapılmış her proje daha çok can ve mal kaybına neden olacaktır. Ekolojik sistem üzerinde oluşturulan her baskı ve sistemin işleyişinin uğradığı her sekte bize felaket olarak geri dönecektir. Neden böyle olduğunu anlaşılır bir dille sizlere özetlemeye çalışacağım.

Hopa'da olduğu gibi yerleşim yerlerindeki yapılaşma nedeniyle yağan yağmurun toprağa sızması güçleştiğinden yüzey alanlarında biriken sular kentsel taşkınlara diğer adıyla sel felaketlerine yol açıyor. Bunun bir çok nedeni var; ormanların yok edilmesi, akarsu havzalarının betonlaştırılması ve yapılan yanlış ıslah çalışmaları, çarpık ve sorumsuz yapılaşmalar, derelerin doğal akışını engelleyecek ve arazi topografyasını değiştirecek çalışmalar, taşkın kontrolü amacıyla derelerin üzerinin -rant uğruna- kapatılması, akarsu ve dere yataklarının yol olarak kullanılması...

Pek çok şehrimizde olduğu gibi asfalt ve beton kaplı alanlar, yağış esnasında yüzeyde biriken suyun topraktaki boşluklardan ve çatlaklardan sızmasına engel olur ve yüzey akımını artırır. Havzalarda ve havzaların çıktısı üzerinde kentleşme oranı arttıkça yüzeydeki kaplamalı alan artar (suyun toprağa sızmasına engel olur) ve yüzey akım miktarı hem hacim hem de debi olarak yükselir. Dolayısıyla yağışın felaketlere yol açmasının nedeni insanın doğaya sonucunu hesap etmeden ve herhangi bir önlem almadan müdahale etmesidir.
Betonlaşmanın dışında doğal bitki örtüsünün ve ağaçların yok edilmesi pek çok felaketin yanında sel felaketinin oluşmasına da neden olmaktadır. Çünkü bitkilerin kökleri vasıtasıyla topraktan su almaları toprak nemini azaltarak suyun toprağa sızmasını pozitif olarak etkiler ve yüzeyde fazla su birikimini engeller. Bunun dışında bir alan bitkiyle kaplı olduğu zaman yüzey akımı yavaşlar, su yüzeyde daha uzun süre kalır ve yine toprağa daha fazla su sızmış olur. Özellikle ağaçların kökleri büyüme esnasında toprağı gevşeterek daha fazla boşluk meydana getirir ve oluşan boşluğa daha fazla suyun süzülmesini sağlar.

Kentleşme uğruna kestiğimiz kaybettiğimiz her ağaç, yok ettiğimiz her bitki örtüsü (dolayısıyla toprak kaynağı) bize felaketin kapısını aralamaktadır. Birçok kent sermayenin oyun parkı, emlak ve alışveriş cenneti, bir hizmet kenti olarak yeniden yapılandırılmakta ancak sebep olacağı yıkımlar ve kayıplar hesap edilmemektedir. Ekolojik nedenler ile yapı yasağının uygulanması gereken bölgelerin yaşanan tüm felaketlere rağmen imara açılması kentlerin bütün ekolojik dengelerini yok etmektedir. İmar planı yapılırken bilim insanlarının kontrolünde teknik altyapının etkin bir şekilde planlanması ve koordinasyonunun yapılaması, imar planlarının, kentlerin fiziki ve demografik özelliklerine uygun olması gerekirken tam aks yönde hareket edilmektedir.
Oysaki;
3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca 1985 yılında çıkarılarak yürürlüğe giren İmar Planlarının Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara İlişkin Yönetmeliğin 1. maddesinde İmar Planlarının amacının insan, toplum ve çevre ilişkilerinde kişi ve aile mutluluğunu sağlamak, kentsel toprakların korunma ve kullanma dengelerini en rasyonel biçimde belirlemek olduğunu açıkça belirtilmektedir. 

Ancak kentlerde ve köylerde yaşayan bütün insanların yaşam hakkını belirleme yetkisini elinde toplamış olan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yasalara rağmen; kentlere yönelik doğa düşmanı projelere karşı herhangi bir yaptırım uygulamamakta ve yeni felaketlere zemin hazırlamaktadır.


kaynak kitap : kavramsal su mühendisliği, odtü yayıncılık, ekim 2006

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Işık saçan canlılar: Biyolojik Işıldama

Termodinamiğin ikinci yasası: Entropi nedir?

Fizikte rota değişimine neden olan Heisenberg'in Belirsizlik İlkesi